28 Ağustos 2009 Cuma

mission impossible
:
3 projects
4 final exams
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Söylemesi bile insanın canını acıtıyor... ama malesef yaz bitiyor. bu yaz benim açımdan biraz hayal kırıklığı oldu. ne tatile çıkabildim, ne staj bulabildim. Yaz okulundaydım temmuz ortasından beri. eylül'ün 6 sında görevimi tamamlayıp 2 haftalığına özgür kalacağım ama o zaman da sonbahar tüm hüznüyle sarmış olacak... bu nedenle yaz tam olarak bitmeden yapmak istediklerimin listesini yapmaya karar verdim blog. alaçatı macerasından hatırlayacağın gibi bu listeler aslında çok faydalı oluyorlar. belki bu sefer de aynısı olur.... hadi bakalım başlıyoruz...




  1. kitaplarımı ve kendimi alıp 2 günlüğüne de olsa tatile çıkmak

  2. sezon bitmeden Rain e gitmek

  3. bütün bir günü havuz başında geçirmek

  4. ailemle birlikte güzel, uzun, akşamyemekleri yemek

  5. bronz, bronzlaşmak

  6. açıkhavada, yıldızlı bir geceyi dışarıda geçirmek

  7. bayram dönüşü tatile çıkmak

  8. yeğenimle bol bol vakit geçirmek

  9. gidebildiğim kadar çok denize gitmek

  10. bu yazdan hevesimi almak istiyorum.....


18 Ağustos 2009 Salı


bir ara Vogue Türkiye olayına fena halde takmıştım. Yazılarımda konuşulan iki isimden bahsetmiştim. Ece Sükan ve Gülse Birsel. sonuçta şans ikisine de gülemedi ve Vogue Türkiyenin yayın yönetmeni Doğuş grubunun dış ilişkiler direktörü Seda domaniç oldu.


Seda Domaniç'in özgeçmişine bakacak olursak;


Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini Avrupa Çalışmaları ve Uluslararası Ekonomi alanlarında Johns Hopkins Üniversitesi’nin Bologna, İtalya’da bulunan School of Advanced International Studies (SAIS) bölümünden aldı.

ABD’de bulunduğu dönemlerde CNN Televizyonu Washington Bürosu’nda ve Interaction adlı Sivil Toplum Kuruluşu’nda çalıştı. Milano’da Dow Jones haber ajansında ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. CNN Türk televizyonunda da muhabir olarak çalıştı.


2002–2005 yılları arasında, Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen AB İletişim Projesi bünyesinde uzman olarak çalıştı ve İstanbul’da kurulan AB Bilgi Merkezi’nde Direktörlük görevini yürüttü. Halen Doğuş Yayın Grubu İş Geliştirme ve Dış İlişkiler Direktörü olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nde "Transformation of the Sovereignity Discourse in Turkish Politics" başlıklı teziyle Siyaset Bilimi üzerine doktorasını tamamlayan Domaniç, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca konuşuyor

Seda Domaniç bana göre kimdir sorusuna cevabım ise benimle aynı bölümden mezun olmuş, ilerde benim yapmak istediğim şeyleri yapmış olan kadın olur. Bunca zamandır aradığım Rol modelim de diyebilirim. böyle birinin yarışı kazanması hoşuma gitti doğrusu :)))

16 Ağustos 2009 Pazar
çok yoğun geçen bir gündü. kendimi birkaç gün tatile çıkmış gibi hissettim çünkü çok dolu doluydu ...
Fakat günün sonunda fiziksel olarak tükendim. neyse en başından başlayacak olursak, olaylı bir hazırlanma safhasından sonra alaçatıya gitmek için yola çıktık. alaçatıya ilk gidişim oldu bu. gerçi içeri girmeden dönerek otobanın öbür tarafına geçtik. orada deniz olacağı hiç aklıma gelmezdi:)) sadece deniz değil kıyılarında herkesin sayip olmayı isteyeceği sewimli ege saray yavruları olacağı da aklıma gelmezdi. belki bir gün ben de yazılarımı öyle bir evin balkonundan yazarım kim bilir...
ilk başta egenin çivi gibi suyunu tecrübe ettik. antalya çocuğu olduğum için egenin denizi çok soğuk geliyor bana. ama aldırmadan girdim denize çünkü bu, bu sezonun son deniz fırsatı olabilir diye düşündüm. bir taraftan da windsurf yapanları izledik. denizde dalgalanan renkler gibiydiler.
yakınlatıkça işin rengi değişiyor tabiki. windsurf ü deneme sırasa bize geldiğinde beni korkular bastırdı "ya hiç ayakta duramazsam, ya yelken kafama devrilirse vs vs"
vaktim 2 saatle sınırlı olduğundan bir savaşçı ruhuyla düşmeme kalkmama aldırmadan, o iğrenç suları yuta yuta winsurf e çok kısa bir sürede alıştım ve yol almak için kendime hafif bir rüzgar aramaya başladım.
ama birden sert bir rüzgar bana saldırınca kendimi profesyonel surfçülerle yeni başlayanlar arasına gerilmiş boncuklara düğümlenmiş buldum. allah ın bir kulu da yardım etmeyip yarım saat cebelleşmek zorunda kaldıktan sonra bacağıma kramp girdi. kafamı kaldırıp tanıdık birilerini görmesem sanırım suların dibini boylayacaktım. herneyse ben orada uğraşırken vaktimiz zaten dolmuş oldu...


hocasını dikkatle dinleyen öğrenci(ilk defa ben)



akşam yemeğini alaçatıda yedik. alaçatı merkezin atmosferi çok güzel ama sokaklar çoooook kalabalık. yani kafasını dinlemek isteyen tatilcilere pek önermem. restaurant olarak da lavanta yı seçtik. diğer yerlere göre geniş bir yere kurulmuş geniş ferah bir mekan yemekleri de fena değil ama öğrenci bütçesine çok uygun değil.
gün biterken otto alaçatı da levent yükselli lokal anesitezi yi izlemeye gittik. talk show formatında tv de yayınlanmayan bir program. sunucu sewimli, levent yüksel sewimli.... sonuç olarak şarkılarla dolu çok güzel bir akşam oldu bizim için

bu kadar hareket bana fazla sonraki günlerimi yatakta geçirdim :((( ağrıyabilecek her yerim ağrıdı, yatağa çivilendim.

herşeye rağmen çok güzel bir gündü....






15 Ağustos 2009 Cumartesi


yine abartılı, yine tarz sahibi, yine eğlenceli...
benim gibi bir nemrut ile inadına sewimli sevgilisinin birlikte izleyip eğlenebileceği bir filme benziyor. Türkiyede 9 ekimde vizyona giriyormuş.....

o kadar bekleyebilirmiyim acaba :))) ben beklesem bile benimle tüm kız filmlerini(örneğin bir alışverişkoliğin itirafları, he is just not that into you, the women......) izlemeye gelmiş sevgilimin sabrı yine bir romantik komediyi kaldırabilir mi acaba ?

ama bu filmin imdb de 10 üzerinden 8.6 puan alan ender filmlerden olduğunu düşünürsek, sewimli oyuncular faktörünü de göz önüne alırsak denemeye değer...
12 Ağustos 2009 Çarşamba



tahminlerim doğru çıktı almanyaya gitme işi yalan oldu ama çok ilginç bir biçimde. normalde bu hafta olan vizelerimiz haftaya alındı. vize ile de almanyadaki projenin tarihleri çakışınca hocama gidip shrek teki kedi gibi gözlerimi kocaman açarak bakmak zorunda kaldım. ama sonuç olumsuz. sağlık sorunu dışında telafi sınavı yapamam dedi.....
benim sıkıcı yaz okulumu neşelendiren tek şey almanya projesi olduğu için birkaç gündür depresyondaydımmm ki Foster's İle Alaçatı'da Surf Dersi alıp ve akşama da Lokal Anestezi ve levent yüksel i dinlermisin teklifini alıncaya kadar. aynı zamanda dünya sörf şampiyonasını da izleyebilecektim.... hem de ücret bir kurumun sponsorluğunda ücret ödemeden. cevabım tabi ki evet oldu :)))) bu saydıklarımı kendi bütçemle yapmaya kalksam ne kadar ütüleceğimi tahmin etmek bile istemiyorum. geçen sefer alaçatıya değil de ılıcaya gitmiştim. orda bile mal varlığımın yarısını bırakıp gelmiştim. bir daha çeşmeye gitmem herhalde diye söylenirken yollarım garip bir şekilde çeşme ye uzandı.


yaz başlarken bir yazımda bu yaz yapmak istediklerimi yazmıştım. biri de çeşmeye gitmek diğeri windsurf yapmak için finansal kaynağı bulmaktı. şaşırtıcı ama ikisi de oldu... liste yapma işine dewam etmek lazım. listeden de öte geçen gün gazetede lokal anesitezi ile ilgili bir haber okudum ve kendi kendime dedim ki ben de izlemek istiyorum!!!
bu aralar birşey oluyo bana sanırım :))) o şey olmaya hep dewam etsin lütfennn
xoxo
10 Ağustos 2009 Pazartesi
I can’t sleep tonight
Everybody saying everything’s alright
Still I can’t close my eyes
I’m seeing a tunnel at the end of all these lights
Sunny days
Where have you gone?
I get the strangest feeling you belong
Why does it always rain on me?
Is it because I lied when I was seventeen?
Why does it always rain on me?
Even when the sun is shining, I can’t avoid the lightning
I can’t stand myself
I’m being held up by invisible men
Still life on a shelf when I got my mind on something else
Sunny days
Where have you gone?
I get the strangest feeling you belong
Why does it always rain on me?
Is it because I lied when I was seventeen?
Why does it always rain on me?
Even when the sun is shiningI can’t avoid the lightning
Oh, where did the blue skies go?
And why is it raining so?
It’s so cold
Why does it always rain on me?
Why does it always rain…
5 Ağustos 2009 Çarşamba
bu ararlar kendimi ya ilerde olmazsa diye koyduğum yazı yazma yasağını kaldırmak istiyorum. bu post finlandiya ve erasmus hakkında olacak. olmazsa da olmaz ne yapayım genel kültür olarak kalır :)

ekşi sözlükte biri finlandiya ile ilgili şunları yazmış. "bir kulübem olacak, balık tutucam bütün gün şarap içicem vs.. hayallerinin kaynağı." bu hayallerin kaynağı yandaki gibi evler aslında. göller ülkesi olarak anılan finlandiyada her yer en kötüsünde ile sauna olan evlerle çevrilmiş. ve insanların hayali bunlardan birine sahip olmakmış. nasıl olmasın ki doğal yaşamdan pek haz etmeyen ben bile aaaaa ne güsel evler bunlar böyleeee tepkisini verdim ilk gördüğümde. ama başrol evlerin değil göllerin bence. asıl güzellik katan onlar. ülkenin yapısı bir garip zaten denizin üzerinden fırtlamış sık kara parçaları gibi.



artık en samimi bilgilerin bloglardan alınabileceğine inandığım için aradım taradım türklerin finlandiya erasmus bloglarını buldum. Finlandiya günlükleri , Can ın Finlandiya günlüğü . ama malesef kendi şehrimde erasmus yapmış birinin bloguna rastlayamadım. Ben joensuu isimli bir üniversite şehrinde yapıcam erasmusumu. North Karelia bölgesinde rusyanın sınır komşusu küçük bir şehir. insanları sıcak kanlı olarak biliniyormuş bölgenin özelliğiymiş bu hatta. daha önce orda bulunmuş hocamdan aldığım bilgilere göre dersler de gayet kolaymış. zaten bir erasmusun amacıçok öğrenmek değil çok gezmektir :)))


to be continued...


4 Ağustos 2009 Salı
does anybody really know when it’s right?
and how do you know? are there signs? fireworks?
is it right when it feels comfortable? or is comfortable a sign that there aren’t any fireworks?
is hesitation a sign that it’s not right, or is it just a sign that you’re not ready?

by carrie bradshaw
bu akşamımı rockstar diaries arşivini okuyarak geçirdim. çok sevimli bir blog. sahibesi 23 yaşında ve iki yıldır evli. nerdeyse her beş posttan birinde kocasının ne kadar tatlı bir insan olduğundan, ona ne hoş sürprizler yaptığından, anılarından vs bahsediyor. yazılarının hepsi çok sewimli ve gerçek... ama beni şeytan dürtüyor nasıl olur da 21 yaşında evlenmiş 23 yaşında bir kız "bu kadar emin olabilir" ?
terim belki çok doğru olmadı ama ben kendimi düşünüyorum da 22 yaşındayım ve hiçbirşeyden tam olarak emin olamıyorum ve şu aralar hayatımla ilgili önemli bir karar verebilecek kadar olgun hissetmiyorum. bir süre daha evde tek başıma oturup istediğimi yapmayı, evi istediğim kadar dağıtmayı, saatlerce yargılanmadan saçma dergiler okumayı, internette dolaşmayı istiyorum. ev halleri dışında gezmek, yeni yerler görmek vs istiyorum. kısacası düzenli karı-koca hayatı istemiyorum. erkek arkadaşımla uzun zmandır birlikteyiz ve onu çok seviyorum. ama evlenmeyi düşünemiyorum. aynı şehirlerde olalım ama onun evi olsun benim evim olsun takılalım gezelim benim hayalimdeki ilişki bu :)))
sanırım rockstar diaries in yazarı çocukluğundan beri evlenme hayali kumuş, biran önce evlenmeyi hedefleyen genç kızlardan. ben hiçbir zaman onlardan olamadım. çocukluğumda bile marjinal hayallerim vardı ve hiçbiri erkenden evlenmeyi içermiyordu. Ama bir insan gerçekten aradığı insanı bulduğunu düşünüyorsa neden onunla hep birlikte olmayı ertelesin diye düşünmeden de edemiyorum. ayrıca üniversite bitince 23 yaşında olacağım. bir yıl da hayatımı düzene oturtmakla geçse 24 yaş da evlenmek için çok erken bir yaş gibi görünmüyor bana. ama ben bu konularda hala 18 hissediyorum desem?!?!
aslında bütün bu düşünceler kuzenimin eşinin ilk çocuğunu 23 yaşında doğurduğunu onunla daha iyi ilgilenebildiğini anlatıp, bana "bu işler" için geç kalmamamı tavsiye edince başladı. beynime zehiri o soktu yani. haklı yanları vardır muhakkak ama belki benim isteklerimin de haklı yanları vardır.

birini sevince ona illa tüm hayatımızı vermek zorundamıyız? ya da tüm bu gençlik hayalleri istekleri bittiğinde apartmanımızda tek başımıza kalma riskini ne kadar alabiliriz?
peki ya apartmanımızda tek başımıza kaldığımızda bir de boşanmış olursak?!!

sevgili blog

hayatıma bir sebeple girdiğin, hislerime ortak olduğun kendimi ifade edebileceğim, neşelendireceğim bir alan açtığın için sana çok teşekkür ederim. sana yazarken kendimi daha iyi dinleyebiliyorum, anlayabiliyorum.
çevremdeki çoğu insan blog yazdığımı bilmiyor ya da yeni yeni keşfediyor. bazıları da neden yazdığımı merak ediyor. 100. post şerefine cevaplayayım günlük olarak gülmek eğlenmek, uzun vadeli olarak da geriye döndiğimde yaptığım sevdiğim şeyleri daha iyi renkli bir sekilde hatırlayabilmek bir iz bırakabilmek için... vakit almıyor mu, evet alıyor ama ben kendime ayırdığım bu vakti çok görmüyorum....
özetle blog iyiki varsın....
her post umun başına evet son zamanlarda yazamıyorum diye başlamak benim için de sıkıcı oldu gerçekten ama açıklamadan geçemiyorum. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ve bazı şeyler o kadar karmaşık ki birşey yazsam bir hafta sonra malesef olamadı gibi bir cümle sarf etmek zorunda kalacağım için yazmak istemiyorum.
mesela bir avrupa birliği projesi kapsamında berlin e gitme ihtimalim var yaklaşık iki hafta sonra beni katılımcı listelerine almalarına rağmen ortada ne kesin bir proje belgesi ne de uçak bileti var dolayısıyla bir yazmak ile yazmamak arasında kalıyorum.

diğer bir örnek finlandiyada erasmus yapmaya hak kazanmış olmam. çok ilginç remen kutuplarda birkaç ay yaşama fırsatı geçiyor elime ve ben aslında çok heyecanlıyım ama benim okulum ocağın sonunda bitiyor orada dönem ocağın ortasında başlıyor. yani insanların insafına kaldım. p yüzden heyecanlı finlandiya postları da yollayamıyorum.

bunlar dışında hayatım yaz okulu ve yaz düğünleriyle geçiyor. haftanın 4 günü okuldayım. kalan günler kuzenlerimin düğünlerine yetişmeye çalışıyorum ( herkes mi evlenir yahu!!!!)

gelmekte olan yorgun günlere hazırlanıyorum. herşey yolunda giderse (lütfen)bu aylar izmir hayatımın ve öğrencilik hayatımın son ayları olacak. girmem gereken sürüyle sınav var bu dönemde. ondan sonra erasmusum öğrenci bile sayılmam :))) o tasasız aylardan sonra ne yapacağım ise tam oturmadı kafamda.


"Life is what happens to you while you're busy making other plans" demiş John Lennon...

bu sefer ben o planları yapmak yerine yaşamak istiyorum...