26 Ekim 2010 Salı

Ankarayı sevebilmek adına yaptığım araştırmalarda harika bir bloğa rastladım. Karma has kicked my ass :)) orada mutluluk projesi ve kişisel gelişim zırvaları diye bir güzel bir yazı var. orada beyin yorgunluğunu beden yorgunluğu ile dengelemeyen insanların bunalıma girdiklerinden bahsediyor.

Eureka!!!

Bazı günler evden dışarı çıkma zahmetine bile girmeyip bütün gün evde kendimi çeşitli konu başlıklarında düşüncelere verdiğim için bunalımımın sebebini anlayabiliyorum.

Ama malesef benim yapımdaki bir insan için düşünceleri azaltmak çok da mümkün değil. sorunları ancak çözüldüğü zaman düşünmeyi bırakabiliyorum. Hal böyle olunca bugün kendimi egzersize verdim. cindy crawford la geçen 1 saatlik egzersiz sonrası hala kendimde değilim. Bi tarfatan da diyet tam gaz devam ediyor ve şu an kıpırdayacak enerjim bile kalmadı :(

ve şu an uykudan başka hiçbirsey düşünemiyorum...

işe yaradı bu yöntem galiba =))
25 Ekim 2010 Pazartesi

dün gece yüksek bi motivasyonla kendime diyet listesi hazırladım. Diyette ekmek yok , şeker yok, hamur kesinlikle yok. sadece müsli sebze corbası hoşafvari bir sıvı ve ara ögünler için grisini var. Hedefim 5 kilo vermek. en son tartıldığımda 58 kiloydum( biliyorum , biliyorum ayvayı resmen yemişim... resmen...) maximum kiloma ulaştım evet.
sunu söyleyeyim diyet hala bozulmadı. :) tüm gün dışarıdaydım. birara gözlerimin karardığını hissettim ama sonra atlattım.

ama olanlar eve gelince oldu. İzledğim dizilerdeki bütün insanlar makarna mı yiyodu bana mı öyle geldi? en azından sex and the city de çin eriştesi bolluğuna şahit olduğumdan eminim. Başıma bir ağrı girdi... ama yağma yok tüm gün sebze çorbasını içtikten sonra bir anlık hevese tüm emeklerimi çöpe atacak değilim herhalde!!!


P.S bu sebze çorbası iyi hoş çok vitaminli çok yeşil ama.... bi garip :(
24 Ekim 2010 Pazar

bugün hangi akla hizmet edip de Ankamall e gitme hatasını yaptım bilmiyorum. insanlar çıldırmış gibi ve oradan oraya kuyruk şeklinde ilerlenebiliyo ancak. ama ne yapayım kredi kartı borçlarını temize çekine dayanamadım :) işte izlenimlerim

*artık bershka, stradivarious vb. yerlerdeki hiçbirsey hosuma gitmiyor. ama ipekyol, roman gibi yerlerdeki neredeyse herseyi beğendim. Evet 23 yaşında 32 yaşına erişmiş bulunmaktayım....

*her tarafı ayna olan kabinlerden nefret ediyorum. sonsuz bir şişmanlık senfonisi yaratıyor.

*güdük ve şişko gösteren aynalardan ve tepelerdeki spot ışıklardan nefret ediyorum

*twist e bayılıyorum

*neden bütün tasarımlar 180 e 60 kızlar için? 160 a 57 olanlar ne giyecek?

*"şey dicem bu pantalon bence pek olmadııı" diyen tezgahtar kız... "........................." al bu boşluğu münasip(!) şekilde doldur

*Yarın diyete başlıyorum...
23 Ekim 2010 Cumartesi

Expectations vs. Reality (500) Days Of Summer Movie Scene from catiski on Vimeo.

21 Ekim 2010 Perşembe

Bana bi şey oldu yoruldum...

Bi şey oldu hiçbişeyi sevmez oldum

Bi şey oluyo heyecanlanıyorum

Nedendir vazgeçiyorum...



Hissiz mi oldum? başka bi olgunluk mu buldum?

artık soru sormuyorum...

Gülmek ya da ağlamak istiyorum...

Herhangi bişey hisstemek istiyorum....



P.S 21 ekimden elde kalanlar 2 redddd, 1 umut ışığı ve çok feci karın ağrısı.....

19 Ekim 2010 Salı

O da hatalar yaptı, ben de hatalar yaptım. Hangimizin hataları daha büyüktü bilemiyorum. Başımı yastığa koyduğumda bir gece onun yaptıklarını düşünüp sinirleniyorum, bir gece de kendi hatalarımı düşünüp utanıyorum... En son ne zaman harika vakit geçirdik diye düşünüyorum aklıma bölük pörçük anlar geliyor sadece... Söz konusu o olunca hiç olmayacak şeyler yapıyorum. Sürekli eleştiriyorum, koca adama annelik yapmaya çalışıyorum, gözüme hiçbirşey yeterli gelmiyor...
O ise kıskanç, beni kırmaktan pek çekinmiyor garip garip sınırlar kurallar koyuyor. İşin acı tarafı o kurallar daima değişken.
Birbirimizi yıpratmışız, eskitmişiz. Zaten görüşemiyoruz bile.

Ama yine de bazı şeyler var ki içinden bir ses uğruna verdiğin savaşı ne kadar yorgun düşsen de asla bırakmamanı söylüyor...
17 Ekim 2010 Pazar

You are not only the solar spectrum with the seven luminous colours, but the sun himself, that illumines, warms, and revivifies! This is what you are, and I am the lowly woman that adores you.

diye anlatmış franszı aktris juliette drouet aşkını victor hugo ya... bence de aşkın en güzel tanımlarından biri....
16 Ekim 2010 Cumartesi
ne kadar olmus?? en son hazıranda yazmısım... aslında bu bogda yazan seylerden ve hayatımdan cok uzakta oldugum için bi daha yazmama kararı almıştım. ama bastıramıyorum yazı yazma isteğimi...
dısıplınlı bır yazar olsam avrupa seyehatlerımı yazıcaktım ve guzel de bır arsıv olacaktı, ama olmadı. bı de gecen mart ta olusturdugum yapılacaklar lıstesıni değerlendirecektim.

ama şimdi bakacak olursam, liste şöyleydi ;
orta avrupa turuna cık
okuldaki meditasyon seanslarının %80 ine katıl
sentiment de l'existence...
düzenli egzersiz yap...
Kim olduğunu, hayatında ne yapmak istediğini keşfet...
Daha pozitif ol..
new york a git..
dalgıçlık kursuna katıl
temel seviyede fince öğren
5 kilo ver
düzenli egzersiz yap
fotografçılık seminerine katıl
kuzey ışıklarını gör
dünyanın en büyük saunasına git
ice swimming
Paris te 5 gün geçir
St petersburg a git

orta avrupa seyeahtine cıkamadım.
meditasyon seanslarının hiçbirine katılmadım. aslında çoğu şeyi yapmadım.

bir tek saint petersburg a gittim ve de pariste 5 değil 4 gün geçirebildim. ve finlandiyada baya kilo verdiysemde türk yaşam tarzı sağolsun hepsini geri aldım. Finceyi de öğrendim ama tabisi coktan hafızamın tozlu raflarına kaldırdım.

şu an yağmurlu bir ankara gecesinden yazıyorum... kimbilir belki burda iş bulurum ve ankarayı sevmenin yollarnı aramaya başlarım. ya da istanbul hayalleri tam gaz??
aslında en güzeli izmire dönmenin bir yolunu bulmak...

yani ben izmirde uls öğrencisi kız değilim artık... yaşadığım yer bile belli değil. eşyalarım 3 ayrı evde, neyim nerde ben bile bilmiyorum artık.
dolayısıyla EVET, blogum bana cok uzak...